Makale
Devlet ve Adalet’in Değişen Doğasının Değişmez Olanla İrtibatı Üzerine-2
Kendi başına olmayan insan: Bu sebeple mitlerin insanı bir anlamda kendi başına olmayan insandır. Bu nokta, vahiyle mit arasında farkı da ortaya koyuyor. Mitlerde insan, kendi başına olmayan olarak telakki edilmekte ve bu sebeple nesnesini kuran olarak kendisinin farkında olan özneden bahsedemiyoruz. Vahiydeyse insanın bir anlamda kendi başına olmadığı vazedilmekte ama kendi başına olan insan’dan da bahsedilmektedir. Buna binaen kanaatimizce vahiyde yeryüzü hayatının tamamı insanın kendi başına olması/olacağı potansiyeli üzerinden iÅŸlenmektedir. Vahyin, insanın yeryüzü serüveni hakkında çizdiÄŸi resimde, olması gerekenle olan iç içe geçmekte, gerilim halinde ontik bir moment oluÅŸturulmaktadır. Yani insan, yeryüzü hayatının her anında olan’la olması gerekenin gelgitli durumunu yaÅŸamakta ve hem kendi başınalığıyla hem de kendi başına olmamalığıyla hemhal olmaktadır. Bu anlamda her insan her anında “cennet’ten kovulma anı”nı yaÅŸamaktadır. Bu anlamda her an, insan için seçme imkânı sunuyor. Binaenaleyh insan açısından her anın, varoluÅŸunun iradi boyutunu tecrübe edebilme imkânını elde edebileceÄŸi anlamı mevcuttur.
Yeryüzündeyiz, bir anlamda kendi başınayız ama diÄŸer açıdansa kendi başına deÄŸiliz. Kendi başına olmadığımız, aÅŸamadığımız sınırlar ortaya çıktığı zaman fark ediliyor. Kendi başınalığın radikalleÅŸtirildiÄŸi zaman ortaya çıkan sahne, etik açıdan kötü, estetik açıdan çirkin, epistemolojik açıdan hatalı olduÄŸu zaman kendi başına olmadığımızı idrak ediyoruz. İçinde yaÅŸadığımız günümüzdeki durum, kanaatimizce ister politik ister toplumsal açıdan olsun kendi başına olma cihetimizin en radikalleÅŸtirilmiÅŸ momentidir. Bu sürecin baÅŸlarında durumu fark eden filozoflar olduÄŸu gibi sürecin devamında da vahim tabloyu idrak eden filozoflar olmuÅŸ, günümüzde de varlar. Nietzsche, Heidegger, Leo Strauss vd. filozofların davalarını bu mecrada deÄŸerlendirmemiz gerekiyor. Çekiçle felsefe yapan ve putları kıran Nietzsche’nin ulaÅŸtığı durak, Greklerin logos’a geçmediÄŸi evresidir. Homeros’un tasvir ettiÄŸi insan kendi başına deÄŸildir, tanrılarla olan varoluÅŸsal bağı dışsal deÄŸil içseldir. Tanrılar her yerdedir, pazarda, tarlada, denizde, vs. Bir tür, teolojik demokrasi söz konusudur. Tanrı/tanrılar insandan farklılaÅŸmamış ve tanrıların, insanın büyük Öteki’sine dönüşmemiÅŸ bir evreden bahsediyoruz. Tanrılar, yarı tanrı yarı insandır, insanlarsa yarı insan yarı tanrı. Nietzsche’nin “Tanrı öldü” lafının gönderimi da kendi başına olmak isteyen insanın Tanrı’yla olan dışsal bağının da yok olmasıdır. Bu dışsal bağın tekrardan inÅŸa olunması gerekirdi. Dolayısıyla Nietzsche’nin öldüğünü ilan ettiÄŸi Tanrı, yeryüzü serüveninin devam ettiÄŸi momentlerde, insanın kendi başına olma yanının radikalleÅŸtiÄŸi dönemde ürettiÄŸi Tanrı imajıdır. Ki bu imaj zaten ölü doÄŸmuÅŸtu.
Heidegger’in “bizi sadece bir Tanrı kurtarabilir” sözünün, kendi başınalığımızın radikalleÅŸtirilmesinin yol açtığı etik, estetik, politik, ekonomik, teknik vs. sorunlara yol açtığı durum karşısında dile getirilmiÅŸ tespit olduÄŸunu düşünebiliriz. Heidegger’in insanın kendi başına olmadığı mitik evrenin otantikliÄŸine dikkat çekmesi, her vesileyle Sokrates öncesi dönemi özlemle, gıptayla anmasının baÅŸka türlü açıklaması olamaz, sanırız. Zira insanın kendi başına olma yanının radikalleÅŸtirilmesinin yol açtığı 2 büyük dünya savaşını bizzat yaÅŸamış filozofların, kendi başına olan insan’ı dizginleyecek “farklı bir cihet” arayışında garipsenecek bir taraf olmasa gerek. Leo Strauss’un “Küdus ve Atina” isimli çalışmasında bu iki merkez arasında denge aramaya çalışması, Kudüs’ün insanın kendi başına olmama, Atina’nınsa kendi başına olma cihetlerini temsil ettiklerini anımsatıyor.
1.2
Kendi başına insan: Ä°nsanın yeryüzü serüveninde, kendi başına insan olgusuna her medeniyet havzasında rastlarız. Konumuz açısından sadece Eski Yunan medeniyet havzasında durmamız icap ediyor. Polis’in kurulması ve Akdeniz’de kurulan diÄŸer kolonilerin sayısının artmasıyla birlikte mitsel evrenin insanı, kendisine çizilen resme sığmadığını hissetmeye baÅŸladı. Bu sorunun asıl adı, özne sorunuydu. Eylemlerimi ben mi icra ediyorum yoksa bana eylemlerim yaptırılıyor mu? Ä°kinci durum söz konusuysa sorumluluk ve görev fenomeninin iptali söz konusudur ki, bu durumun gideceÄŸi noktayı tahmin etmek çok da zor deÄŸil. Mamafih mitsel evrenin insanı bütün insani potansiyelini gerçekleÅŸtirmiÅŸ insan deÄŸildi. Ä°ÅŸte bu sebeple Nietzsche’nin, Heidegger’in önerilerini eksik bulmaktayız. Mesele Kudüs ve Atina’nın birleÅŸtirilmesi deÄŸil, bunlar arasında ideal dengenin kurulmasından ibarettir. Zira kendi başına olmayan insan (Kudüs), kendi başına olma cihetini (Atina) görmezden gelir, harekete geçirmezse bu kez baÅŸka sorunlarla yüzleÅŸmek zorunda kalır, -kaldı/kalacaktır.
Kendi başına olma ve olmama yeryüzünde beraber, eÅŸzamanlı ÅŸekilde yürümelidir. Zira yeryüzünde yaşıyoruz ve bu anlamda hem kendi başınayız hem de deÄŸil. Kendi başına olmama tarafımız yeryüzünde bir eksiklik ÅŸeklinde ortaya çıkmaktadır. Dışsal olanla yani sahneyi kuranla ontolojik baÄŸa doÄŸrudan sahip olmadığımız için bu eksikliÄŸin giderilmesi toplumsallaÅŸmamızla mümkündür. Bu anlamda Kant’ın üzerinde durduÄŸu noktanın doÄŸru olduÄŸunu düşünüyoruz. Ä°nsan bir yanıyla bencil diÄŸer yanıyla toplumsaldır. BencilleÅŸtiÄŸi ölçüde toplumsallaÅŸmaktadır. Kant’ın antagonizm olarak adlandırdığı “insanların toplumdışı toplumsallığı” fikri, toplumun kurulmasının bir zorunluluk ifade ettiÄŸini gösterir. Fakat burada önemli olan nüans, kendi başına olma ve olmama cihetimizin dengesinin nasıl kurulacağıdır. Bütün bir siyasal tarihin, bu dengenin nasıl kurulacağıyla ilgili olduÄŸunu düşünebiliriz. Bazen bu cihete bazense diÄŸer cihetimize önem verilmesi politik anlamda farklı sonuçlara yol açmış ve olması gereken düzen, bu cihetlerin en ideal ÅŸekilde dengelenmesine baÄŸlıdır. Bu dengenin geçmiÅŸte kurulduÄŸunu veya gelecekte kurulacağını savunarak Nietzscheci (Heideggerci, Straussçu vs.) veya Hegelci (Aydınlanmacı yaklaşımların hepsi) yaklaşımı savunmayı, geliÅŸtirmeyi düşünmüyoruz. Kanaatimizce böyle bir dengenin saÄŸlanması bireysel açıdan her an için geçerlidir. Toplumsal açıdansa her dönem için geçerli ve hatta bazı dönemlerde bunun gerçekleÅŸtiÄŸini düşünüyoruz. Fakat toplumsal düzeyde bu dengenin her hangi bir dönemde saÄŸlanmış olması onun sürekliliÄŸini saÄŸlamaz/saÄŸlayamaz. Çünkü bu denge kurulması tamamen insan –ferdi ruhlara- faktörüne baÄŸlı olduÄŸu için, kurumlar veya benzeri kuruluÅŸlar vasıtasıyla sürekliliÄŸi saÄŸlanamaz. Tamamen insanın faziletiyle irtibatlı olan bu hal, sürekliliÄŸini denge bilincinin her an farkında olunmasına tabiidir.
Henüz yorum yapılmamış.